Manifesto


BİZ KİMİZ ?

1998 yılından itibaren Berlin'de gönüllü olarak bir araya gelen, gönüllülük esasına dayanarak; düzenli olarak etkinlikler organize eden bir grubuz.


MANİFESTO


20.yüzyıl özellikle Avrupa’da, insanlık için her anlamda büyük umutlarla başladı. Doğa ve toplum bilimlerindeki gelişmeler umut vericiydi. İnsanoğlu hem parçası olduğu doğayı hemde kendisini anlamakta çok önemli adımlar attı. Ekim devrimi daha mükemmel bir yaşamın adeta habercisi gibiydi.



Ama bu yüzyıl aynı zamanda insanlık tarihinin tartışmasız en kanlı yüzyılı oldu. Bilim giderek önemli ölçüde kapitalist sistemin egemenlerinin güdümünde insanın ve doğanın yıkımına hizmet eden bir araca dönüştü. Geleceğe umutla bakmamızı sağlayan sistem karşıtı girişimler büyük bir başarısızlığa uğradılar.



Ve 21.yüzyıla, umudun önemli ölçüde yitirildiği, muhalif olan, ‘hayır’ diyen insanların sayısal olarak azaldığı ve adeta bir ‘akıl tutulması’ yaşadığı , yerkürenin alabildiğine kirletildiği bir durumda girdik. Artık insanın (egemenlerin) elinde yeryüzünü ve kendisini yok edebilecek güçte silahlar var.



Bu durumda bizler umudunu yitirmeyen insanlar olarak biraraya geldik.



Her toplumsal olguyu, gerçekliği, onu oluşturan bileşenleri, ayrıntıları unutmadan, bütünselliği içinde ve egemenlik ilişkileri ile bağlantısını gözden kaçırmadan ele almayı doğru buluyoruz. Toplumsal sorunları salt ekonomik boyutu ile açıklamayı benimsemiyoruz ama bu boyutun inkarının da bir zaaf olduğunu düşünüyoruz.



Mutlak bir doğrunun olmadığını biliyoruz ama yaşadığımız an’ın kavrayabildiğimiz doğrularını uğraşılarımızda dayanak noktalarımız olarak görüyoruz.

Somut, yaşadığımız günün dünyası ile bağlantılı bir özgürlük mücadelesini gerekli görüyoruz ama ‘Özgürlüğünüz kendisine vurulmuş olan zincirlerinden kurtulduğunda, daha büyücek bir özgürlüğe zincir olur’ diyen Halil Cibran’ı da anlıyoruz.



Felsefi anlamıyla, insanı hayvandan ayıran temel özelliğin idrak gücü, düşünebilme yeteneği (ya da aklı) olduğunu kabul ediyoruz ama salt bu özelliği temel alarak toplumsal bir yaratık olarak insanı anlayabilmenin mümkün olmadığını da biliyoruz.



Toplumsal yaşamın her alanında, kadın’a yönelik zorbalıklardan, işkenceye, soykırımlardan, savaşlara şiddetin karşısındayız ama yaşam hakkımızı savunmanın, kölece boyun eymemenin de bir zorunluluk olduğunun bilincindeyiz.



Her türden sosyal sorunun mücadelesinde ve çözümünde sorunun muhataplarının söz ve karar sahibi olması gerektiğine inanıyoruz.



Varolan toplumsal yaşamın dıştaladığı, ezdiği kesimleri kendimize yakın buluyoruz ve onların gözleriyle hayata bakabilmenin önemli olduğunu düşünüyoruz.



Küllerimizden kendimizi yeniden yaratmak istiyoruz.

Yorumlar